İlk Günah, Apartheid ve Türk Aydınlanmasının Sonu

Tarih:

Yazar:

Okuma Süresi:

5 dakika

Finans camiasında Güney Afrika Cumhuriyeti ve Türkiye gelişmekte olan ülkeler arasında benzer iki rakip olarak görülür. Bir başka benzerliğin geçmişte ve bugün görüldüğünü düşünüp dikkatleri çekmek ve not düşmek istedim.

Jan Brueghel (I) — The Original Sin

Başta Hristiyan Teolojisi olmak üzere bir çok sosyal olguda ilk günah (original sin) yansıması görülebilir. Ondan kurtulmak mümkün değildir, borçlusunuzdur ve kefaletini ödemek bir ömür sürecektir. Hayatın her alanında ilk günahın varoluşunuzun temelini oluşturduğunu unutmadan yaşamak zorundasındır.

Lindsay ve Boghossian¹’a göre günümüzde özellikle ABD’de bulunan sol tandanslı aktivistler için ayrıcalıklı (privileged) olmak, özellikle beyaz ve heteroseksüel erkek cinsiyetinin bir mensubu olmak hayatınız boyunca taşımanız gereken adeta bir ilk günah halini almış bulunuyor. Yüzlerce yıllık kolonyalizm, ırkçılık ve benzeri pratiklerin günahını yüklenmiş bu kesimler kendilerine uygulanacak her türlü ayrımcılığı adeta hak ediyorlar. Eşitliğin sağlanması için bu grup mensuplarının aynı grubun yüzlerce yıl geçmiş dahi olsa işlediği günahların bedelini çekmesi gerekiyor. Kimlik siyaseti ve pratiğinin hakim bir hale geldiği günümüzde bireylerin belirli kimliklerle tanımlanması ve onlarsız hiç bir anlam ifade etmeyen partiküller olarak görülmesi doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.

Apartheid

Irkçılık ve ayrımcılığın kurumsal olarak uygulandığı bir rejim türü olan Apartheid döneminde Güney Afrika Cumhuriyeti’nde siyahi insanlar devlet tarafından açık ve aleni şekilde ayrımcılığa maruz kaldı. Sosyal yaşam, otobüs durakları, mahalleler ve semtler başta olmak üzere hayatın her alanı beyazlar (Avrupa kökenliler) ve beyaz olmayanlar (Avrupa kökenli olmayanlar) olarak ikiye ayrıldı. Resmi olarak 1948 ile 1991 yılları arasında gerçekleşen ve siyahi halkın adı dahi anılmadan yasalaştırılan bu ayrımcılığın bitişi insanlık tarihinde önemli bir adımı temsil etti ve Mandela ismi ölümsüzleşti.

Güney Afrikalı beyaz çiftçi bir aile

İnsanlıkla bağdaşmayan, tarihin tozlu sayfalarında yerini alması herkes tarafından büyük sevinçle karşılanan Apartheid rejimi sonrasındaki süreçte Güney Afrika Cumhuriyeti’nde nüfusun %9’unu oluşturan 4.5 milyon beyaz vatandaşın hayatında çeşitli değişiklikler olmaya başladı. Ayrımcılıkta doğrudan ya da dolaylı payı olanlar bir yana, etnik kökenleri gereği Apartheid rejiminin suçlarını adeta ilk günah gibi üzerinde taşıyan bu kesimin yaşadıkları yavaş yavaş gün yüzüne çıkarken; yine ait oldukları etnik kimlik dolayısıyla ayrımcılığa uğramalarının mümkün olmadığı ön yargısı yüzünden yaşananlar kendisine gündemde yer bulamadı. Apartheid telafisi ve tazmini mümkün olmayan bir günah olarak ontolojilerinin önemli bir payını oluşturmakta artık.

Piyanist Sonette Selzer Ermelo yakınlarındaki çiftliğinde. Çeşitli silahları kullanma eğitimi almış olan Selzer, omzunda tüfeği ve kemerinde tabancası olmadan dışarı çıkmıyor.

Apartheid’in bitmesinden sonra Güney Afrika’da yerleşik beyazlara karşı bazı şiddet olayları artmaya başladı. 2010 Dünya Kupası’nın ülkede yapılması ile birlikte gündeme gelen beyaz çiftçilere karşı uygulanan şiddete, binlercesinin ırksal bir temelde olduğu iddia edilen saldırılarda hayatını kaybedenlere dikkat çekildi. Yine benzer bir şekilde tarım arazilerinin yeniden dağıtılması ile birlikte beyaz çiftçilerin yerlerinden edilmesi ayrı bir gündem maddesini oluşturmaya başladı. Ekonomik Özgürlük Partisinin lideri Julius Malema “Flaman çeteleri gelip toprağımızı zorla elimizden aldı” demiş olsa da Flaman kökenli Afrikaneer nüfusunun temsilcileri buna karşı bu arazileri yasal yollarla elde ettiğini savunmuştu, tartışmalar ise hala devam ediyor.

Yoksulluk içinde olan ve hatta ters-apartheid kurbanı olduklarını söyleyecek kadar ileri giden beyaz Güney Afrikalıların da sayısı az değil. Bir zamanların zalimi olan gruba mensup olanları bugün mazlum olarak gösterebilecek kesin kanıtlar ortaya konsa bile siyaseten doğru (politically correct) karşılanmayacaktır.

Türk Aydınlanmasının Sonu (mu?)

Öncelikle belirtmeliyiz ki Cumhuriyetin Kuruluşu ile kemikleşen Türk Aydınlanması sol liberallerin ve İslamcıların savunduğunun aksine Apartheid kadar insanlık dışı bir olgu değildir. Mağdurlarının yaşadıkları açısından karşılaştırmak bile abes kaçabilir ancak öncesi, sonrası ve bitişinden sonraki sürecin nasıl yürütüldüğüne bakacak olursak Apartheid dönemi ile arasında gözden kaçıramayacağımız bazı benzerliklerin olduğu görülecektir.

Büyük bir kesime göre Kemalist dönem zulümle eşdeğer görülmektedir: Ulus devlet inşasının mecburi kıldığı Dersim Katliamı, eğitimin sekülerleşmesi, hilafet devletinden laik devlete geçiş gibi politikaların uygulanması esnasında bir çok kesim mağdur edilmiş, varlık vergisi gibi insan haklarına aykırı ayrımcı uygulamalar görülmüştür. Bütün bu uygulamaların faturasının CHP’ye yüklenmesi ve CeHaPe zihniyeti söylemi Türkiye’de ilk günahın hangi kesime yüklendiğinin somutlaşmış halidir. Yine aynı görüşe göre CHP ve temsil ettiği seküler yaşam tarzına sahip Beyaz Türkler bu ülkenin gerçek sahipleri olan mütedeyyin kesime yaptıkları zulümlerin hesabını vermeli, en azından devlet yeniden yerli ve milli bir şekilde restore edilirken susmalıdırlar. Boğazda viski içen şerefsizler kendilerine tanınan haklarla yetinmelidir, zira yaşam tarzlarının garantisi ülkeyi yöneten kişilerdir, eğer onlar istemezse yarın ne durumda olacaklarının güvencesi yoktur. İlk günahın affı yoktur: Yurtdışında ev alıp oturma izni elde ederek çocuklarının geleceğini garanti almaya çalışacak kadar baskı hissetsen bile suçlusunuzdur ve haketmişsinizdir.

Hayatının önemli bir kısmını Kemalizm ile mücadeleye ayırmış olan Sevan Nişanyan post-Kemalist dönemden kaçarken.

İlk başta referans verdiğimiz ilk günah kavramı aslında sosyal bilimler literatüründe kullanılan bir benzetmedir, ancak Türkiyeyi ve Güney Afrika Cumhuriyetini bu konuda batıdan ayıran şey bu günahın yüklenicilerinin azınlıkta olmasıdır. 28 Şubatta görülen zulümle, başörtülü bacımlar ve geçmişte uygulanan diğer kültürel baskılar belirli bir mağduriyet ve mazlumluk inşa etmiştir. Çoğunluğun zalime karşı kurduğu koalisyon olmanın verdiği güçle mezalimin sorumlusu olduğunu düşündüğü gruba yönelteceği öfkenin şiddeti çok farklı olma potansiyelini her zaman taşımaktadır.

Mekansal ayrışma farklı toplumların barış içinde yaşaması için günümüzdeki pratik çözümlerin başında geliyor.

Apartheid gibi insanlık dışı uygulamalar bir yana, Türkiye’nin geçmişinde aydınlanmacı bir azınlığın daha geniş kesimlerde yol açtığı rahatsızlıklar ve sonrasında bu politikaların uygulayıcısı kimliklerin maruz kaldığı tepkilerin gösterdiği yegane şey belki de bu kadar büyük sosyal kırılmalardan sonra toplumların bir arada huzur içinde yaşamasının güzel bir temenniden öteye gidemiyor oluşudur. Sandıkta oy olarak tahvil edilmesi kolay olan kimlik siyaseti ve bizler-onlar cepheleşmesi birleşince tehlikeli bir hal alan politikaların Türkiye’de yol açacağı sonuçlar şiddet açısından olmasa da toplumsal kırılma açısından Güney Afrikadakilere benzer sonuçlar üretmeye gebe.

Apartheid gibi Türk Aydınlanması da bitti. Beyaz Güney Afrikalıların düştüğü duruma o kadar sert olmasa da Beyaz Türklerin de düşmesi beki de sadece zaman meselesi.


Yazarın notu: Bu yazı taslak halindeyken Star gazetesinde şöyle bir makale yayınlandı. Yazının içeriğine katılıyorum; aslında İslamcı kesimden gelen bu eleştirinin gerçeklik payı yukarıdaki yazının temelini oluşturuyor. Yazının girişi şu şekilde:

Türkiye’de kültürel apartheid rejimi

Gezi süreciyle birlikte dozunu artıran aşağılayıcı, çirkin söylemle birlikte pek çok şahsi ilişki bozulmuş, arkadaşlıklar bitmiş, tehdit, hakaret, nefret söylemi ve mezhepçi/cinsiyetçi içerikle kültürel apartheid rejimi tahkim edilmiştir. Bu tahkimatın en çok acısını çekenler de beyazların ‘kendinden’ bildiği Hülya Koçyiğit gibi kendini kültürel hayatta ispatlamış zirvedeki isimlerdir.

İlk Yayın Tarihi: 21 Temmuz 2017


Kaynakça:

  1. https://www.allthink.com/1284035
  2. http://www.dailymail.co.uk/home/moslive/article-1192088/South-Africa-World-Cup-2010–shootings-started.html
  3. https://www.thenational.ae/business/south-african-farmers-fear-forced-land-redistribution-1.41173
  4. http://www.reuters.com/article/us-safrica-whites-idUSTRE62P0UJ20100326
  5. http://www.express.co.uk/news/world/579424/Europe-overrun-white-South-Africans-right-to-return
  6. https://haganbey.wordpress.com/2016/12/25/kurtarilmis-bolgeler-vs-echo-chamber/

E-Posta Bülteni

Yeni Çıkan Yazılara İlk Sen Ulaş!

.

Düzensiz Dergi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et