Bekir Coşkun’un 2007’de yazdığı yazıyla “Göbeğini Kaşıyan Adam” terimi Türkiye Siyasetinde literatüre girdi. Özetlemek gerekirse; yazar Erdoğan’ın seçmenlerini göbeğini kaşıyan adam olarak niteledi: Vasıfsız, eğitimsiz ve değersiz olduğunu iddia etti. Erdoğan önderliğinde AKP’nin iktidara gelmesinin sebeplerini ve bu iktidarın destekçileri için anlamını tamamen göz ardı eden bu söylem Türkiye’deki muhalefetin durumunu gözler önüne sermesi açısından önemliydi.
Bu söylemin üzerinden geçen neredeyse 10 yılın ardından benzer bir söylemin ABD seçimlerinde gündeme gelmesi açıkçası çok şaşırtıcı. Batılı ilerici medyanın Brexit ve Trump konusunda ülkemizdeki havuz medyasına taş çıkarır hâle geldiği bu günlerde ABD gibi bir ülkede siyasetin bu kadar basit okunması ya da bundan medet umulması en basit anlamda hayal kırıklığı.
Brexit Meselesi
Brexit tartışmaları da benzer bir zeminde seyrederken, AB’den ayrılma kararının çıkması ardından siyasi analizler, sebepler ve sonuçlara odaklanılmaya başlandı. Referandum öncesi AB’den ayrılmak isteyen taraflarla dalga geçen, Farage üzerinden itibarsızlaştırma kampanyası yürüten AB’de kalma taraftarı medya, sonuçtan sonra yazıp çizdikleri ile âdeta günah çıkardı. Referandum öncesi yapılması hâlinde sonuca etki edebilecek gözlem ve analizler, ayrılma kararını anlamak için iş işten geçtikten sonra medyaya yansıdı.
Farage Amerika’da

İlk başta şaka olarak görülen Trump’ın başkan adaylığı, inanılmaz bir hızla ve popülarite ile gerçekleşmeye hiç düşünülmediği kadar yaklaştı. Popülist denilerek aşağılanan, göbeğini kaşıyan adamlara hitap ettiği söylenerek itibarsızlaştırılmaya çalışılan bir küresel siyasi zincire son halkası gözlerimizin önünde eklendi. Farage’ın ABD ziyareti, Türkiye Hükümeti’nin Trump’ın Müslümanlar hakkındaki söylemlerini ve Trump hakkındaki olumsuz haberleri hasıraltı etmesi: Farage, Trump ve Erdoğan fenomenleri arasındaki doğal ittifakın birer göstergesi gibi görülebilir.
Deplorables*

Ve geldik işlerin heyecanlandığı noktaya. 9 Eylül 2016 günü Manhattan’da yaptığı konuşmada Hillary Clinton Trump destekçilerinin yarısını zavallılar sepetinin içinde gördüğünü söyledi. Bekir Coşkun’un 2 Mayıs 2007 tarihli yazısından neredeyse 10 yıl sonra, üstelik Brexit süreci hâla tazeyken yapılan bu konuşmanın Clinton’ın fikirlerini ne kadar yansıttığı bir yana, siyasetin hâla göbeğini kaşıyan adam üzerinden okunduğunu göstermesi açısından üzücü bir gelişme oldu.
Trump ve arkasındaki zincir neydi? Bu adamlar neden bu kadar popülerdi?
ABD AB’ye üye olacak mı?
Nassim Nicholas Taleb’in son zamanlarda ürettiği bir kavram var IYI. Intellectual-Yet-Idiot (entelektüel yine de aptal) olarak literatüre kazandırdığı bu kavram Erdoğan, Farage ve Trump başta olmak üzere popülist olarak görülen ve tabanı aşağılanan hareketlerin çözümlenmesinde adeta anahtar görevi görüyor. Taleb’in makalesinin ilk paragrafının çevirisini burada tercüme etme gereği hissediyorum:
Hindistan’dan Birleşik Krallık’a ve ABD’ye kadar küresel olarak gördüğümüz şey politika üretme oyununda riski olmayan “uşaklara” ve yandaş gazetecilere karşı bir kalkışma… bu paternalist yarı entelektüeller, en iyi üniversitelerin etiket yaratmak üzerine düzenlenmiş eğitimlerden geçmiş ve insanlara 1)ne yapacağını 2)ne yiyeceğini 3)nasıl konuşacağını 4)nasıl düşüneceğini… ve 5) kime oy vereceğini anlatıyorlar.
Avrupa Birliği yapısı itibariyle teknokrat bir yönetimdir. Brüksel’de akademik çevrelerin yönlendirmesi ile alınan kararların üye ülkelere dikte edebilmesi yönüyle de önemli bir tartışma konusudur. Brexit’i destekleyenlerin en temel argümanlarından birisini de bu oluşturuyordu. Taleb’in tanımladığı IYI zihniyetinin pratiğe aktarılmış hali gibi işleyen Brüksel Bürokrasisi ABD seçimlerini yorumlamak için iyi bir örnektir.
Demokrat Parti, Obama dönemindeki tartışmalar ve sonrasında görülen uygulamalar ile eyaletlerin yetki alanlarını iyice daraltırken Anayasa Mahkemesi kararları da bu noktada tartışma yaratmaya başladı. Sanders rüzgârının da etkilediği olası bir Clinton yönetimi, iktidarın merkezde daha fazla birikmesi ve sıradan ABD vatandaşının hayatına daha fazla müdahale yani masadaki tuzdan koladaki şekere kadar ilgilenen merkezi bir hükümet vaat ediyor. Trump’un özellikle başkanlık konusunda ciddi bir şans elde ettikten sonra bu noktada geliştirdiği politikalar Farage ve Erdoğan örneklerini iyi çalıştığını gösteriyor. Paspas saçlı deyip dalga geçmek, parklarda heykelini yapmakla bu zincirin öncül temsilcilerinin zaferi engellenemediği gibi, mağdur havası yaratarak oy almalarına bile katkı sağlanıyor. Trump’a karşı yapılacak muhalefet aşağıdaki argümanlara cevap verilerek gerçekleştirilebilecekken, popülizm karşıtları rakibinin kişiliğine saldırma hatasına bir kere daha düşüyor:
1.Sınırlar önemlidir
2.Göç politikası önemlidir
3.Sözde küresel çıkarlar değil, milli çıkarlar önemlidir
4.Girişimcilik önemlidir
5.Adem-i merkeziyetçilik önemlidir
6.Politik doğruculuk ve kimlik siyasetinden vazgeçilmelidir
Hillary Clinton ABD’nin Kuzey Avrupada bulunan bir AB ülkesine dönüşümünü temsil ederken, Trump ABD’nin köklerine dönmesini taahhüt ediyor. Gücün ve iktidarın biriktiği merkezlerden insanların gündelik hayatının en ince detayına kadar kendilerinin yararına olduğu iddia edilerek regüle edilmesine karşı başlatılan bu taban hareketi Türkiye’de Cumhuriyet Bürokrasisi’ne, İngiltere’de Brüksel’e karşı başarılı oldu. Amerika’da Washington’a karşı olan mücadelesi ise küresel anlamı itibariyle bu zinciri tamamlayacak halka olmaya aday.
*İçler acısı haldekiler, zavallılar.
Yazarın notu: Yukarıdaki yazı hiçbir adayı desteklemek ya da karşı çıkmak için yazılmamıştır.
Bu yazı ilk defa liberbird.com’da yayınlanmıştır.
26 Eylül 2016