Orta gelir tuzağı, kişi başı milli geliri belli bir seviyeye ulaşan gelişmekte olan bir ülkenin katma değerli üretime geçemeyip geleneksel iş yapış modellerine bağlı kalması nedeniyle kısır döngüye girmesi ve kolay kolay gelişmiş ülke kategorisine ulaşamamasıdır.
Orta gelir tuzağını aşmak için üzerinde anlaşılan temel yöntem, kilogram başına daha yüksek değerlerle ihraç edilebilen katma değerli ürünler üretmektir. Bu ürünleri geliştirmenin anahtarı da inovasyondur. İnovasyon ileri teknoloji, tasarım gibi bilgi birikimi ile ortaya çıkan ve hayata değer katan ürün ve hizmetler olarak özetlenebilir. (İnovasyon ile ileri teknoloji aynı şey olarak görülmektedir, ancak bu yanlıştır. İnovatif ürünler genellikle mevcut teknolojinin tasarımla harlanması ve yeni ürün ve hizmetlerin ortaya çıkmasıdır..) Buradan sonraki kısmın daha net anlaşılması için Selçuk Şirin’in Hürriyet’de yayınlanan iki yazısının okumasını yapmak yerinde olacaktır.
Hukukun üstünlüğü
Birinci yazının ilk birkaç cümlesi Türkiye’de girişimcilik kültürünü özetler nitelikte:
Başarılı girişimcilik hayatı sonrası erken yaşta emekli olan bir arkadaşım yatırım için memlekete döndüğünde epey heyecanlanmıştım. İyi bir üniversiteden mezun, İngilizce konuşan bir elektronik mühendisi belli bir sermaye ile Türkiye’de yatırım yapacaktı. Yani klasik bir un, su, şeker durumu. Türkiye’de bu malzemelerle ne yapılır? Evet helva!
Arkadaşım artık başarılı bir müteahhit!…
İlk yazıda konut yatırımı (tapulu mal) dışındaki birikimlerin hukuk sistemi tarafından koruma altına alınmadığından bahsediliyor. (Yazı için tıklayınız) Yazıda bahsi geçen hukukun üstünlüğü ile kişi başına düşen milli gelir korelasyonu raslantısal değildir. Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi hukuk sisteminin sağlıklı işleyişi ile kişi başına düşen milli gelir arasında koparılamayacak bir bağ vardır.
Basın — Bilgiye Erişim Özgürlüğü
Serinin ikinci yazısı da aslında siyasete dokunması gereken bir konuya yönelik. Basın özgürlüğü ve inovasyon arasındaki korelasyon rastlantısal olamayacak kadar net gösteriliyor. (Yazı için tıklayınız)
Bu tablo, ülkemizde önümüzdeki 10 yıl boyunca sağlayabileceği girişim ekosistemi açısından bize bir fikir verebilir.
Basın özgürlüğü ülkemizde 2014 yazı itibari ile tartışmalı bir konu olmaktan çıkmıştır. Ana akım medya çalışanlarının kendi aralarında açıkca itiraf ettikleri gibi, ülkemizde artık medyanın özgürlük gibi bir kavramla ucundan bile ilişkilendirilebilmesi bile mümkün değildir.
Uzun analizler, referanslar ve zaman akışı olarak gösterilecek olaylar sırası yerine, tek bir örnek üzerinden ülkemizdeki bilgi kaynaklarına yönelik baskının açıklanmasına yeter; Twitter.
17 Aralık sürecinde Twitter’dan yayınlananlar üzerine, site erişime kapanmış, yerel mahkemelerin kararlarına rağmen Anayasa Mahkemesi karar verene kadar da erişime açılmamıştır. Benzer olayların yaşandığı Amerika’da, Wikileaks (*) ve Snowden’in sızdırdıkları, 17 Aralık sürecinde sızanlardan çok daha önemli olsa da (Almanya ile Amerika’nın arasını yıllarca onarılamayacak kadar derinden sarsan bilgiler sadece bir örnektir.) Twitter ya da başka bir platform kapatılmamış, hatta kapatılması kimsenin aklına dahi gelmemiştir. Twitter’ın kurucusu Türkiyeli olsaydı, şu an hangi davada kaç yıldır tutuklu olduğunu yazıyor olacaktık.
Bitirirken
Girişimcilik, hayallerinin peşinde koşan, kendini geliştiren ve gerçekleştirmek isteyen insanlara belki de en çekici gelen seçenektir.. Hayalleri , inşaat, memuriyet ya da devlet destekli sektörler dışında bir alana yönelik olanlar içinse fırsatlar sınırlıdır. Bu seçenekler ile ilgili bir ipucu vermemiz gerekirse, yazılarını temel aldığımız Selçuk Şirin’in Twitter’daki kullanıcı bilgisi yeterli olacaktır : “NYU’da Doç. Dr. İstatistik & Davranışbilim uzmanı @Hurriyet Köşe Yazarı”
Bu yazı ilk defa duzensiz.org’da yayınlanmıştır
23 Temmuz 2014