Başka Dillerde Etik Algımız Neden Farklı Çalışır?

Tarih:

Yazar:

Okuma Süresi:

4 dakika

Uzun zamandır dikkatimi çeken bir durum var: Türkiye ile ilgili haberleri anadilimde okurken normal karşılarken tamamen aynı şeyleri İngilizce okuyunca çok daha karamsar bir tablo görüyorum.

Source: Tumisu@pixabay

Ülkemiz sürekli değişen ve takip edeni zihni anlamda yoran gündemiyle dünyada kendisine eşsiz bir yer edinmiş vaziyette. Alışkanlık haline getirdiğimiz kötü haberleri karşılama şeklimizdeki umursamazlığın altında yatan sebepler ise sadece bizde değil, dünyada tartışma konusu olan olgular.

Muhalefet liderinin (bizdeki örneği Selahattin Demirtaş) hapse atılması bütün dünyada dikkatleri üzerine çekecek, şaşkınlık ve tepki yaratacak bir haberken bizde sıradan gelen bir vaka olarak değerlendirilir; ancak hapishane şartlarında kendisine bağlama verilmemesi büyük bir barbarlık olarak adlandırılır ve haberlerde yerini alır (?). İleri demokrasi ve özgürlüğün yılmaz bekçisi devletimiz tabi ki bu sorunu çözer ve bağlamanın muhalefet liderine hapishanede eşlik etmesi için gerekli imkânları sağlar.


Independent’da çıkan habere göre Recep Tayyip Erdoğan 16 Nisan oylamasında daha çok evet oyu çıkarabilmek için olağanüstü hâl çerçevesinde lazer epilasyon merkezleri hakkında bir yasa çıkarmıştı. Türkiye’yi yabancı medyadan takip eden birisi için başka mecralarda da özetlenen süreç basitçe şu şekildeydi:

15 Temmuz 2016’da darbe girişimi oldu. Buna karşılık hükumet haklı olarak darbecilerle daha hızlı bir şekilde mücadele etmek için olağanüstü hâl ilan etti ve meclisi by-pas ederek yasa çıkarma etkisi elde etti.

Bu çerçevede çıkan bir olağanüstü hâl yasası ile lazer epilasyon merkezlerinde doktor istihdam edilmesi gerekliliği kaldırıldı.

Komik görünüyor değil mi? Ancak komik görünmesinin sebebi Türkçe’ye çeviri olması ya da başka bir kültürün ahlaki yargısıyla yorumlanması olabilir.


Ev Geyi isimli blogda yurtdışında yaşan Türkiyeli’lerin röportajlarından birisinde şöyle bir yorumla karşılaştığımda bu konuda yalnız olmadığıma emin olmuştum:

Geçen bir makaleye denk geldim, dille alakalı. Türkçe yayın takip ettiğim zaman beni şaşırtmayan haberler, İngilizce okuyunca bana korku veriyordu. Birçok gece, birçok eğlencede Facebook’ta surf yaparken moralimin sıfıra düştüğünü hatırlıyorum. Karşılaştığım haberler beni bulunduğum çevreye de, geldiğim yere de yabancılaştırıyordu.

Selanik’ten Başak’ın bu sözleri üzerine bu olgunun sebepleri konusunda kısa bir araştırma yaptım ve aşağıda özetleyeceğim yazıya ulaştım. Julie Sedivy’nin Scientific American’da yayınlanan yazısından yola çıkarak bu olguyu anlayabileceğimizi düşündüğüm içinse bir özetini çevirmeye karar verdim:

Albert Costa’nın 2014 yılında yayınlanan çalışması etik yargılarımızın kullandığımız dil ile birlikte farklı işlemesini göstermesi açısından önemli. Araştırma şu şekilde gerçekleştiriliyor: Felsefede önemli bir yeri olan troleybüs problemi her katılımcıya öncelikle anadilinde, daha sonra hayatlarının ileri dönemlerinde öğrendikleri bir dilde soruluyor (Katılımcıların anadilleri ve sonradan öğrendikleri diller İngilizce ve İspanyolca’dan birisi olsa da, araştırma sonuçları anadili farklı olan bireyler arasındaki korelasyonu gösteriyor).

Araştırmada sorulan soru basit: Tren yolu makasını yönlendiren bir kolun kontrolü sizde, eğer çekerseniz 5 kişinin yerine 1 kişi ölecek. Bu soruda katılımcıların çoğu 5 kişinin hayatı için 1 kişiyi feda etmeyi seçiyor. İşin ilginçleştiği nokta ise sorunun farklı bir şekilde sorulması: kolu çekmek yerine şişman adamın bir rayların üzerindeki köprüden atılırsa 5 kişinin hayatının kurtulacağı belirtiliyor. Kol çekmek yerine şişman adamı köprüden atarak beş kişiyi kurtarmayı kabul edenlerin oranı anadillerinde soru yöneltilen bireylerde %20 iken, sonradan öğrenilen dilde sorulan soruyu cevaplayanlarda bu oran %50’ye çıkıyor.

Janet Geipel ve meslektaşlarının araştırması da ilginç bulgulara ulaşıyor. Başkalarına zararı olmayan ancak toplumsal ahlak açısından sıkıntılı bazı durumları anadillerinde okuyan katılımcılar, sonradan öğrendikleri dillerde okuyan katılımcılara göre bu durumları çok daha olumsuz karşılıyor.

Ahlaki yargılar neden bireylerin soruna anadillerinde maruz kalıp kalmadıklarına göre değişiyor? Bir açıklamaya göre anadilimizde düşünürken durumları içgüdüsel ve duygusal olarak yorumlarız; ancak sonradan öğrendiğimiz bir dilde olguyu anlamak için bilişsel bir sürecin içine gireriz ve böylece çok daha ciddi düşünülmüş bir yargılamada bulunuruz. Benzer araştırmalar okunması zor yazı tipleriyle yazılarak sunulan matematik problemlerinde katılımcıların çok daha az hata yaptığını göstermiştir ve bunu aynı bilişsel sebebe dayandırmıştır.

Bir diğer açıklama da anadilimizi çocukluk döneminde öğrendiğimiz için duygularımızın geliştiği dönem ile anadilimizin geliştiği dönemin birebir örtüştüğüdür. Yabancı dilleri ise genellikle çok daha rasyonel bir ortam olan akademik çevrelerde öğreniriz.

Hafızanın sonradan öğrenilen dilleri bu süreçteki deneyimlerle birlikte işlediğini gösteren araştırmalar vardır. Bilingual bireyler için çocukluk dönemlerinde olan olayları hatırlamak o olayın olduğu anda kullandığı dilde bir soruya maruz kaldığında çok daha rahat olmaktadır.

Catherine Harris ve meslektaşları yaptığı araştırmada bireylerin anadillerinde belirtilen kelimelere verdiği tepkilerin çok daha şiddetli olduğunu ortaya çıkarmıştır. Anadili Türkçe olan ve sonradan İngilizce öğrenmiş bireyler üzerinde yaptıkları ve derideki elektrik aktarımının ölçüldüğü araştırmada masa ve bok kelimeleri katılımcılara hem anadilleri hem de İngilizce olarak söylenmiştir. Olumsuz kelimelere anadillerinde maruz kaldıklarında ölçülen elektriksel aktivite, İngilizce maruz kaldıklarında ortaya çıkandan çok daha yüksek olmuştur.

Cognition isimli dergide yayınlanan araştırma ise olgulara yabancı dilde maruz kalan bireylerin anadilinde yorumlayanlara göre niyetlerden ziyade sonuçlara odaklandığını göstermiştir.

Gelecekteki araştırmaların geniş sonuçlara gebe olduğu muhakkak. Ancak insanların olay ve durumları yargılarken anadillerini kullanıp kullanmadıklarına göre algılarının değiştiğine dair bilimsel birçok dayanak olduğu görülüyor. Başta demokrasi olmak üzere çoğu özgürlükçü kavrama genellikle İngilizce maruz kalan bizler için Türkçe haber okurken kullandığımız bilişsel zemin ile İngilizce okurken kullandığımız düşünsel çerçeve arasında fersah fersah fark olduğu muhakkak olsa da, anadilimizde kanıksadığımız ve dikkatimizi dahi çekmeyen olguların üzerine bir adım geriden bakarak düşünmemiz gerektiğini kesin olarak söyleyebiliriz.

İlk Yayın Tarihi: 15 Mayıs 2017

E-Posta Bülteni

Yeni Çıkan Yazılara İlk Sen Ulaş!

.